26 Ekim 2017 Perşembe

SONNO BOUTIQUE ROOMS & SUITES

BAŞKENTTE AVRUPA ESİNTİSİ: SONNO BOUTIQUE ROOMS & SUITES 

Ankara’nın en eski ve en gözde caddelerinden biri olan Tunus Caddesi’ndeki Sonno Butik Otel’deyim bu defa… Otelin mimarisi, İtalyan precast süslemeleri, orijinal yeşil rengi, Fransız stili balkonları öyle güzel ki, caddeye apayrı bir hava katıyor. Roma’da ya da Paris’te bir binanın önünde olduğunuzu düşünüyorsunuz…

‘Sonno’, İtalyanca’da ‘uyku’ demekmiş. Bu bina bana her zaman huzur vermiştir zaten…

Konumu itibariyle ise huzurunuza bir de renk ve canlılık katıyorsunuz. Daha ne olsun?

Otelin Genel Müdürü Güray Uzunokyay ile hem otele, hem otel bünyesinde yer alan Ot Kafe’ye, hem de sektöre dair konuştuk biraz.

Sonno bir Butik Otel… Neden butik oteller daha çok seviliyor sizce?

Çünkü insanlar standart şeylerden sıkılıyorlar artık. 5 yıldızlı otel konsepti bile çok cazip gelmiyor. Buranın sıcaklığı ve özgünlüğünü seviyor misafirlerimiz. Tabi ki bire bir ilgi de çok fark edici bir unsur.


Kaç yılında kuruldu Sonno? Biraz anlatır mısınız otelin geçmişini ve konseptini?

2012’de… Daha öncesinde 40 yıllık bir apartmandı burası. Biz aldıktan sonra özel olarak restore edildi. İtalyan tarzında precast mimari süslemeler yapıldı. Tamamıyla bir kadın mimarın eseri oldu burası. Standart, Jr. Suit ve Suit olmak üzere üç ayrı oda tipimiz var. Toplamda da 30 oda. Ankara’nın ilk konsept oteli aynı zamanda.  İlk açıldığında girişte Ot Kafe yerine Gaga Manjero vardı. Onlar işleri zamanla büyütüp başka bir yere taşındılar. Sonra şu an gördüğünüz ‘Ot’ markasını getirdik. Selanik Caddesi’ndeki şube bizden 10 gün önce açıldı ama aslında ilk pilot bölge burası.

Franchise yani?

Evet. Türkiye genelinde 15 şubeleri var. Ankara’da ise 5 tane. Kızılay’da bulvarda bulunan şube ile buranın sahipleri aynı.

Kahvaltılarınızın çok güzel olduğunu hatırlıyorum.

Teşekkürler. Evet, standart bir kahvaltı değil çünkü. Daha da geliştirdik. Çünkü insanlar hep aynı şeyleri yemekten de sıkılıyorlar. Bu kahvaltı olsa bile… O yüzden alternatif menüler de oluşturduk. Mesela menümüzde Organize Sanayi Tostu adında çok sevilen bir ürünümüz var. Ekmeğin üstüne kaşar ve sucuk, onun üstüne de yumurta kırıp hazırlanır. Ya da farklı tostlar ve sandviç çeşitleri de var. Hepsi kahvaltıya alternatif. Kahvaltı yapmak istemeyen misafirimiz ekstra bir ücret ödemeden menüden böyle bir seçim yapabilir. Zaten tabaklarımız çok doyurucu. Öğle yemeği yemenize bile gerek kalmıyor bazen.

Ot Kafe’nin hareketliliği nasıl?

Eski halinin de önüne geçtik diyebilirim. Zaten caddede bile Ot açıldıktan sonra hareket arttı. Gözde bir mekan. Şu da var ki, dilediğiniz saatte gelin, özellikle kadın misafirlerimiz için söylüyorum, rahatlıkla tek başınıza da oturabilirsiniz burada. Masalarımız bu denli yakın görünse de birbirine, kimsenin kimseden bir rahatsızlık yaşaması söz konusu değil. Personelimiz ufak ayarlamalarla masa ve oturma düzenlerini çok iyi yönetirler. Güvenle oturup, rahat edeceğiniz bir ortam burası.


Biraz da sizi tanıyalım…

1994 yılında başladım sektöre. Liseyi bitirince stajımı eski Stad Otel’inde yaptım. Şimdiki Radisson Blu Hotel. Stajım 1995 te bitince, oradaki müdürüm çok sevmişti beni ve sen kal dedi. İşte öyle başladım, ta ki kapanana yani 2000’in sonuna kadar… Zaten o tarihte Ankara Oteli, Çelik Palas, Tarabya, Maçka hepsi devredildi. Emek İnşaat’a bağlıydı bunlar. %49 Emekli Sandığı, %50 Kızılay, %1 de şahıs hissesiydi. Biz dolaylı olarak devlete bağlıydık. Komple devredildi bu oteller. En güzel turizm yılları da o zamanlardı bu arada. Otelcilik yapıyorduk gerçekten. Sonra askere gidip geldim. 2002 yılında askerden dönünce Class Otel’de çalıştım. 2004’te ise okumadığım üniversiteyi okudum. Özel sektöre geçince bunun gerekliliğini fark ettim. Kültür Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdim. 2008’de bitti. 1 sene Sultanahmet’te bir butik otelde çalıştım. Sonra Ankara’ya döndüm. Aktif Metropolitan Otel’de Satış Müdürü olarak 1 yıla yakın süre görev yaptım. Turizm Haber Merkezi’nin kurucusu Volkan Öztürk’le de orada beraber çalıştık. Sonra Ali Akman’a bağlı otellerin Genel Koordinatörlüğünü yaptım. Hotel Samm’in açılışını yaptım bu arada… 3.5 sene Ali Akman’ın yanında çalıştım. Balgat’taki Dafne Otel’in Genel Müdürlüğü’nü yaptım. Sonra 2014’ün Temmuz ayında Sonno’ya geldim. Ot Kafe’nin de mesul müdürüyüm aynı zamanda.

Kafe kısmının işleri çok daha yoğundur eminim…

Evet. Hem de nasıl. Bambaşka bir dünya. O yüzden burada bir mali müşavir, ayrıca depo ve costtan sorumlu ayrı çalışma arkadaşlarımız var. Satın alması, işleyişi, yoğunluğu çok farklı otele göre. Bir de menümüz çok zengin. Gece 02.00 ye kadar da açık bir mekan.

Peki Tunus Caddesi ve civarının konaklama avantajları neler?

Burası Ankara’nın Nişantaşı bölgesi diyebiliriz. Çok merkezi… Bakanlıklara, elçiliklere mesafesi çok yakın. Eğlence merkezinin en güzel en canlı noktası… Onun da avantajlarını yaşıyoruz tabi. Eğlenmeyi seven yaş ortalaması 35-40’lara varan bir misafir kitlemiz de var. Ağırlıklı olarak şirketlerle, acentelerle ve organizasyon firmalarıyla çalışıyoruz. Genelde İstanbul’dan geliyor misafirlerimiz. Tiyatro festivalleri ya da turneler için gelen sanatçılar, oyuncular burayı tercih ediyor. Şirket çalışanları, özellikle ilaç firmalarının çalışanları da çok kalıyor. Türkiye çapında otel genel müdürleri, satış müdürleri de buluşma noktaları olarak bizi tercih ediyor.
Doluluk oranınız nasıl?

%88 gibi bir doluluk oranına sahibiz. Şu sıkıntılı dönemler olmasa %95 ‘i de görürdük aslında.

Özellikle geçen yıl Ankara için çok zor bir yıl oldu. Yabancı misafirleri ağırlayamaz oldu başkent. Sizde konaklayan bu profilde misafirler var mı?

Amerikan Elçiliği ve Sudan Elçiliği ile çok çalışıyoruz. Tarım Bakanlığı’nın da yabancı misafirleri oluyor. Ama dürüst olmak gerekirse biz otel olarak geçen yıl yaşananlardan çok etkilenmedik. Otelin doluluğu anlamında söylüyorum. Hatta cirolarımızda evvelki seneye göre artış bile sağladık. Çünkü Sonno’nun kemikleşmiş bir misafir kitlesi var. İyi hizmet ve otelin yenilenmesine yatırım yapmak haliyle misafir memnuniyetini kalıcı kılıyor. Bir de otelde en yeni elemanımız 2 senelik. Açıldığında beri çalışan arkadaşlarımız var. Misafir onları, onlar misafiri tanıyor.

Bu çok hoş bir şey. İşletmeye güven sağlıyor her şeyden önce.

Tabi… Misafirle ilgili detaylara daha hakimler. Bu yüzden daha memnuniyet verici bir hizmet ortaya çıkıyor. Bu büyük avantaj…

Kaç kişi çalışıyor?

12 personel otelde, 32 personel de kafe kısmında olmak üzere toplam 44 kişi…

Otelin tüm yeme içme hizmetleri Ot Kafe’den karşılanıyor sanırım.

Evet. Her şey burada olup bitiyor.

Zaten Kafe yetersiz bir tanımlama oluyor aslında. Burası çok çeşit içeren bir menüye sahip çünkü. Peki otel içinde bir toplantı salonu var mı?

50 kişilik ufak bir salonumuz var. Buna uygun olan sayıdaki toplantılarda kullanılıyor tabi ki…

Biraz da Ankara’dan bahsedelim. Şehrin bir turizm potansiyeli var mı sizce?

Ankara’yı hareketli kılan şey, Bakanlıkların ve önemli devlet kurumlarının burada olması. İş yapan herkesin yolu bir şekilde Ankara’ya düşüyor. Onun dışında Ankara’nın nasıl bir yer olduğunu özellikle yurt dışında bilen yok. Acentelerin buna yönelik bir tanıtımları yok. İlk Meclis burada mesela. Ve daha bir çok şey. Ama kimse bunları tanıtmıyor. Çok güzel termal otellerimiz var. Haymana ve Kızılcahamam’da… Yurtdışında bunlar tanıtılmış olsa ne kadar turist çekeriz düşünsenize… Şu an buraya elçilikleri kanalıyla gelen misafirler var sadece. Ankara’ya gezme amaçlı gelmiyorlar. Çünkü nereyi gezeceklerini bilmiyorlar zaten. Ya da başka bir turizm merkezine giderken dinlenmek amaçlı bir gece kalıp ayrılıyorlar. Bu arada şunu söyleyeyim, ben aslında geçen sene değil bu senede düşüşler görüyorum. Anlık doluluklarla günü kurtarıyoruz. Bu sene için tedirginim ben asıl. Halbuki memnuniyetsizlik de söz konusu değil. Örneğin Boooking puanımız 8.5 ten 8.7 ye çıktı. Yorumlar da çok iyi.

Sağlam bir tanıtım politikası şart sonuçta… Geçen yıl Ankara’da 2. si yapılan Travel Expo Fuarı hakkında yorumlarınızı da almak isterim…

Güzel bir başlangıç Ankara için. Tabi ki henüz bir EMITT ya da Travel Turkey İzmir değil. Biraz zamana ihtiyacı var. Ama sonunda başarılı olacağımıza inanıyorum. Bu arada güzel bir gelişme olarak nihayet yurtdışı direkt uçuşlar başladı Ankara’ya. Çabaların sonuçları alınıyor.

Aslında temel sorun, tam bir işbirliği ve dayanışma olmaması bence.

Evet. Mesela 5 yıldızlı oteller 4 yıldızlının fiyatını, 4’ler 3 yıldızlının fiyatını verir oldu. Hal böyle olunca işler karışıyor. Beraber ortaya çıkardığımız bir fiyat politikası yok. Doluluk olunca fiyatları hep birlikte artıramıyoruz. İstanbul bunun yönetimini çok iyi yapıyor.

ATİD (Anadolu Turizm İşletmecileri Derneği) çalışmalarıyla bunu da sağlamaya çalışıyor gördüğüm kadarıyla. Sizlerin kendi aranızda bir bütün olmanızı yani…

Evet. Derneğin çok başarılı çalışmaları var. Başkan Birol Akman ciddi anlamda güzel çalışmalara imza atıyor. Ben de bunu görüp desteklediğim için derneğin yönetiminde daha aktif bir rol almak istedim. Sponsorluklardan ve işbirliklerinden sorumlu komisyonun başındayım. Başkanın çalışmalarını gördükten sonra elimden geleni yapmak için yanında olmaya başladım. Ankara için atılan her adım, her yatırım sadece bize değil tüm otelcilere geri dönecek. Bizlerle beraber tedarikçiler de kazanacak. Haliyle Ankara ticareti etkilenecek bu durumdan.

Deneyimli bir turizmci olarak yeni gelenlere ne söylemek istersiniz?

Hedefleri, idealleri olsun. Çok kurumsal bir otelde çalışıp, ilerleyip yurt dışına mı açılmak istiyorlar, yoksa bulundukları şehirde kalıp kariyerlerini orada mı sürdürmek istiyorlar? Buna karar vermek çok önemli. Bir de ideallerinin doğrultusunda giderken kimseyle değil sadece kendileriyle mücadele etsinler.

Bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyorum Güray bey.

Ben teşekkür ederim…

Adres: Tunus Caddesi No:52
Çankaya-Ankara
Telefon: 0 312 466 27 27



18 Ekim 2017 Çarşamba

RAKICI

YİNE YENİ YENİDEN RAKICI

Yıllar önce gelmiştim en son Rakıcı’ya… 20 yıllık bir mekan neredeyse. 2016 yılının Kasım ayında el değiştirmiş. Anıl ve Görkem beylerin işletmesinde şimdi burası. Çalışanların tamamıysa eski ekip. Bu çok hoş bir şey bence…

Yıllardır aynı olan menüyse değişmiş haliyle. Yaratıcı dokunuşlarla leziz bir hal almış. Yazın 20 çeşit, kışınsa 30 çeşit civarında meze çıkarıyorlar. Et, tavuk ve balık çeşitleri var menüde. Tamamen bir balık restoranı olalım düşüncesinde değiller.

Şimdi ben neler tattım ondan bahsedeyim. Bu defa az ve öz tuttum seçenekleri. Yediklerim zaten diğerleriyle ilgili fazlaca fikir verdi.

Herkes kafasına göre bir Girit ezme yapıyor farkındayım… Ama benim tercihim buradaki gibi yapılan. Bol fesleğenli, kavrulmuş cevizli… Peynire bir de mozzarella eklenmiş ki hepten şahane olmuş. Kendi usullerince yaptıkları bir şakşuka var. Panço demişler ona. Domates sosu yoğurtla karıştırılmış halde kullanılıyor. Pembemsi bir renkte… İçinde de patlıcan ve biber var. Bence bu mezede patatese zaten gerek yok… Kolay görünse de şakşukayı maalesef her yer yapamıyor. Bu özlediğim tat olmuş işte. 

Yoğurtlu semiz otuna da hoş bir imza atıp içine ceviz ve yaban mersini eklemişler. Meze sıkıcı halinden çıkmış, nefis olmuş. Bir de yeşil zeytinlerin çekirdeklerini çıkarıp içine ceviz doldurdukları bir mezelerini tattım. Zahmetli ama sonuca değer. 

Bunlar dışında deniz ürünlü mezeler de var… Mesela somonlu sarma… Somon, ricotta peyniri, kuşkonmaz ve marul, dolma gibi sarılıyor. Ballı hardallı avokadolu levrek de güzel bir seçim. Ara sıcaklarda enginar dolması farklı bir seçim olacaktır. Niye? Çünkü burada enginarın içine peynir doldurulup galeta unuyla kaplanıp kızartılıyor. Lezzet patlamasını yaşadınız mı kafanızda? J

İstiridye mantarını da kızartıyorlarmış. Üzerine peynir ve özel baharatlar ekleniyor bir de tabi…Pişirmeden önce özel marine edilen Arnavut ciğerini de atlamayalım.



Ana yemeklerde seçeneğiniz çok… Kiremitte cheddar peynirli et kavurma iyi bir tercih olabilir. Ama ben bugün Rakıcı Kebap denedim. Üç aşamada hazırlanıyor. Önce Adana şiş hazırlanıp pişiriliyor. Sonra lavaşa alınıp içine iyice kıyılmış közlenmiş patlıcan sürülüp dürüm yapılıyor, bu dürüm dilimlenip tek tek bir şişe geçiriliyor. Bu haliyle yine pişiriliyor. Böylece üzeri çıtır çıtır oluyor. Tabağa alınınca üzerine biraz yoğurt ve tereyağı ekleniyor. Etin lezzetini ve mideyi yormayan yağ dengesini çok beğendim. Serviste yanında gelen karamelize arpacık soğanlara ayrıca bayıldım. 

Malzemelerin seçimindeki özen, yaratıcılık ve ustalık bir araya gelince sonuç fazlasıyla tatmin edici oluyor demek ki…

Bir de her gün 20.30 sonrası fasıl var. Öyle hafta içi hafta sonu ayrımı gözetmeden. Kalabalıksanız fix menü de hazırlanıyor tabi. Pazar günleriyse kapalı. 

Benden bu kadar. Kırmızı-beyaz kareli masa örtülerinin üzerinde yeni menüyü gidip kendiniz keyifle, afiyetle keşfedin.



Fiyat Aralığı: £££

Nene Hatun Cd. 60/B GOP-Çankaya/Ankara


Telefon:(0312) 436 36 14

16 Ekim 2017 Pazartesi

MADALYON ET


BAŞKENTTE ETİN YENİ ADRESİ BELLİ OLDU: MADALYON ET

Madalyon Restoran, henüz  2 ay önce Ankara Çayyolu Arcadium AVM’nin dış cephesinde açılmış. Yaşasın Kızıldemir ve Ankaralıların uzun yıllardır tanıdığı ünlü şef Baron Meshkin birlikte yola çıkmışlar.

Şık ve ferah bir mekan yaratmışlar. Mutfak açık. Menüdeki ana ürün kırmızı et. Ayrıca birçok meze çeşidi var. 

Ben neler tattım onlardan bahsedeyim… Salatalarda, Fiesta (lorolosso, kıvırcık, mısır, pancar, haşlanmış nohut, Meksika fasulyesi, domates, salatalık, turşu, renkli biber ve ev yapımı sos) içeriğiyle rengarenk, leziz. Monte Carlo, baharatlarla tatlandırılmış yumuşacık dana fileto dilimleri, Akdeniz yeşillikleri ve Şef’in özel yoğurtlu salata sosu ile az içerikle iddialı olan türden. Şef’in Nefis Salatası ise semizotu, ev yapımı pancar ve 4 çeşit peynirin bir araya getirildiği minik toplarla hazırlanıyor. Yine özel bir sosu var. Üç salatayı da beğendim. 





Arada gelen tarhanalı ekmeği kesinlikle atlamak istemiyorum. Baharat ve zeytinin de ilavesiyle muhteşem bir lezzet yakalamışlar. Pişmesi, yumuşaklığı da gayet ayarında… 

Kendi yapımları olan köftelerle hazırlanan burgerler de var. Bir dahaki gelişime denenebilir. Lamburgini adını verdikleri ve ciabatta ekmeği arasında tiftiklenmiş kuzu etiyle hazırlanan tandır etini burada yemedim ama favorilerimdendir. 

Gelelim asıl konu olan etlere… Bir kere porsiyonlar çok büyük. O yüzden diğer siparişlerinizi bu bilgiye ve kapasitenize göre ayarlayın. Mesela, Enfes Dana Kaburga, tam 550 gr. Terbiye edilip 8 saatte pişiriliyor. Yanında nefis bir patates püresiyle geldi. 

New York Steak, yine çok iyi terbiye edilmiş antrikot filetosu… Yanında patates püresi ve haşlanmış sebzelerle servis ediliyor. 

Ata Kule ise özel otlarla terbiye edilmiş yaklaşık 300 gr dana bonfile… Kim ne derse desin ben iyi pişmiş severim ama iyi pişirmeyi eti kurutmak olarak algılayan yerlerden uzak dururum. Madalyon, pişirme derecelerinin ve kıvamlarının hakkını kesinlikle veriyor. 

Lezzetleri ise tartışılmaz. Cafe de Paris soslu patates kızartması yanında olmazsa olmaz. Sos gayet lezzetli, biraz daha kıvamlı olabilir ve ben bu sosta biraz rokfor arıyorum. 
Bu üç ana yemek benim denediklerim. Menüde daha çok çeşit var. Her biri ayrı ayrı nefis çağrışımlar yaptı bende. Ana yemeklerde iki çeşit tavuk da var ama tavuk yemeği bırakalı hayli zaman olduğu için konudan uzağım… 

Yemeklerin yancılarında Acem Pilavı ve Safranlı İran Pilavı da gözüme çarptı… Yine bir dahaki sefere diyelim… Bu arada soslar da dahil olmak üzere her şeyi kendileri yapıyorlar. Bu bence en önemli unsurlardan biri…

Tatlılara gelirsek… İki çeşit denedim: Şoko Mus, çikolatalı mus ve tabanı bisküvili bir cheesecake. Yanında karayip meyveli ya da vişneli kendi yapımları bir dondurmayla servis ediliyor. 

Diğeri Monika… Baron Meshkin bu tatlıya kızının adını vermiş… Elma tartlı cheesecake üzerinde vanilyalı sos. İkisi de nefisti. Çarkıfelek meyvesiyle yapılan sarı dondurma ise, farklı lezzetler peşinde olanları tatmin edecek türden…

Müzikleri sevdim… Ben gündüz saati gittim. Akşam ayrıca daha da keyifli olacağını tahmin ediyorum. Ha bir de mutlaka rezervasyon yaptırın.

Koru Mahallesi, 2432.Cadde  Arcadium AVM No: 192 Çayyolu/Ankara
Telefon:(0312) 819 06 06

Fiyat aralığı: ££££

Gurme Rakun Instagram: @gurmerakun


9 Ekim 2017 Pazartesi

NARLI LEVREK

Narlı Levrek adını duyduğumda merak etmedim desem yalan olur. Narın balıkta farklı kullanımlarını gördüm, tattım. Ama bu şekliyle değil.

Barış Koçer, genç, yetenekli ve cesur bir şef. Cesur çünkü lezzetleri birleştirirken risk almayı seviyor. Ortaya çıkardığı bazı yemekleri önceden rüyasında görüp, sonra da hazırladığını anlatıyor bana. Mesleğine kendini vermek, çok severek yapmak böyle etkiler yaratıyor işte… Ankara’da yer alan profesyonel aşçılık okulu Chef Akademi’den mezun. Narlı Levrek’i açmadan önce beş ayrı mutfakta çalışmış. Hayatını tamamen aşçılığa adamaya niyetli olanlardan… Hatta yakında Başkent Üniversitesi’nde ders vermeye de başlayacak.

Narlı Levrek Restoran’ı bu yılın yaz aylarında açmışlar. Ankaralılar bilir İTÜ Evi’ni. Hani bir zamanlar güzel jazz müzikler çalan, içinde gerçek kocaman ağaçlar olan (evet gerçekten içinde) bina. İşte tam da oradalar. Burası geniş ve ferah bir mekan. Ön bahçe, lobi, büyük salon… gibi kullanım alanları var. Bahçede oturmak isterseniz taş duvardaki minik şelalenin yanına oturun. Su sesi terapi etkisi yaratıyor. Yakında buranın oluşturduğu havuza balıklar da getireceklermiş. 

Fonda Yunan ve Ege müzikleri, eski 45’likler, eski pop şarkıları çalıyor… Ekim ayının ortasında da Çarşamba ve Cumartesi günleri için canlı müzik başlıyor.

Mutfakta Barış Şef dışında bir de Orhan Şef var. İkisi birlikte çalışıyorlar. Orhan Özcan da işinin ehli belli ki… Ayrıca Barış Şef’in ablası Burcu hanım da restoranın idari işlerini üstlenmiş vaziyette. Hepsi güler yüzlü, nazik insanlar.

Neler tattım ona gelelim şimdi. İrmikli ezmelerine bayıldım. Normal şartlarda balıkçıda masaya asla ezme almam. Ama bu başka bir şey. Kendi yarattığı bu tarif gerçekten farklı ve çok lezzetli olmuş. İçinde irmik, ceviz, soğan, özel bir salça ve beş çeşit ot var.

Köpoğlunun patlıcanları şeker gibiydi, bayıldım. Yoğurdun üzerindeki sos birazcık daha az olabilir o kadar.

Kurutulmuş domatesin içine küp doğranmış peynir de koymuşlar. Domates kurusu tek başına bana biraz yavan gelirdi zaten. Bu iyi fikir olmuş.
Mezeler günlük, taze taze…

Narlı levrek ise, yine tamamen Barış Şef’e özgü bir tarif.  Soğuk meze olarak geliyor. Levrek jülyen doğranıp, 1-2 gün boyunca limonda marine ediliyor. Sonra nar şurubu ile harmanlanıp, üzerine nar taneleri eklenip 1-2 gün de böyle bekliyor. Levrek, limon ve limon tuzuyla kendi kendine pişiyor aslında. Tadına gelirsek, alıştığınız bir tat olmadığı kesin. Nar sosunun o tatlı ekşiliğinin arasından levrek süzülüverince damağınızda farklı bir tat yakalıyorsunuz. Bazılarınız başta yadırgayabilir bile. Ama ikinci çataldan sonra sevmeye başlayıp tüm tabağı bitirebiliyorsunuz bir anda.  Demiştim ya risk alıyor diye… Bence iyi yapıyor.

Ben ana yemekte balık yemeği tercih etmedim bu akşam. Eminim gayet güzel hazırlıyorlardır. Onun yerine kiremitte kremalı ve damla sakızlı kalamar denedim. Kalamar önceden çok iyi pişirilmiş. Damla sakızı kullanımı risklidir. Baskın bir tat olduğu için miktarını iyi ayarlamak gerekir. Öyle de olmuş. Sarımsak da var ama o da baskın değil. Her tat ayarında…

Bunların dışında ara sıcaklarda, balık adana, balık köfte, balık simit, armutlu cheddarlı karides gibi nefis seçenekler de var.

Mevsimine göre tüm balık çeşitleri de mevcut tabi. Ayrıca deniz ürünleri yemeyenler için menüde et ve tavuk üzerine birkaç seçenek de var.
Tatlı olarak dondurmalı irmik helvası, fırında tahin olmazsa olmazlardan…
Barış Şef yakında menüye sürpriz bir tatlı ekleyecek. Bekleyelim ve tadalım diyorum şimdilik…

Bu arada Narlı Levrek’te gündüzleri tabldot menü de çıkıyor. 4 çeşitten oluşan menü 20 TL.

Mekanın büyük salonu davetler, toplantılar için çok uygun. 200 kişiye kadar çıkabilir kapasitesi. Lobi kısmında da kokteyl türü organizasyonlar yapılabilir. Ama benim tercihim tabi ki ön taraftaki alan. 

Fiyatlar makul… Pazar günleri kapalı.

Ben çok sevdim Narlı Levrek’i. Onlarda bu yaratıcılık, bu mutfak aşkı ve tatları karıştırma cesareti olduğu sürece buranın standart bir menüsü olmayacak belli ki. En güzeli de bu zaten...

Büklüm Sokak No:71 Kavaklıdere-Çankaya/Ankara
0 312 466 08 88 














3 Ekim 2017 Salı

MALTEPE 2000 HOTEL

Bundan böyle arada, beğendiğim oteller ile ilgili yazılar da bloğumda yer alacak. Bazen yöneticileriyle sohbet, bazen otele dair yorumlarım...

ESKİ FİLMLERİN DÜNYASINA BİR YOLCULUK: MALTEPE 2000 HOTEL

Maltepe 2000 Hotel, başkentin merkezinde elverişli konumu, farklı ve keyifli dekoruyla öne çıkan nezih bir otel.   Uzun yıllardır buranın genel müdürlüğünü yürüten Garip Uysal ile otele ve sektöre dair bir sohbet gerçekleştirdim…

-          Garip bey, bize öncelikle Maltepe 2000 Hotel’in kuruluşunu anlatır mısınız?

-        Tabi… Otel 1991 yılında Kemal Akman tarafından kuruluyor. Kendisi, şu an 2000 otellerin başında olan Birol Akman’ın babasıdır. İlerleyen yıllarda Birol bey askerliğini yaptıktan sonra otelin yönetimini üstleniyor ve sanırım 1994 yılından bu yana da sürdürüyor bunu. Maltepe 2000 Otel’in eski ismi Örnek Otel. Yine 1991’de Bestekar Sokak’ta da 2000 Otel açılıyor. 2003 yılında Anıttepe’de bir otel daha… Yine o yıl Ramada zincirinden bir otel de alınıyor. Sayı 4’e çıkınca hepsi 2000 Otel bünyesi altına alınıyor. Burası Maltepe 2000, diğerleri Anıttepe 2000, Bestekar 2000, Tunalı 2000 diye adlandırılıyor. 2007 senesinde ise burası bir renovasyona girdi. Güzel bir dekorasyon çalışmasıyla, misafirlerimiz tarafından da beğenilen şık bir otele dönüştü. Alışılmış otel konseptinin dışında bir dekor çünkü. Film sahnelerinden dev kareler farklı bir atmosfer yarattı. Misafirlerimiz internetten görüp, bunlar otelinizin gerçek fotoğrafları mı diye soruyorlar. Otele gelip aynısını görünce de çok memnun kalıyorlar. Toplam 42 odamız var. Standart ve süit olarak iki çeşit.  Bizim buradaki ana amacımız misafir memnuniyeti. Olmazsa olmazımız…

-          Bu dekorasyon kimin fikriydi?


-        Daha önce diğer otellerimizde çalıştığımız bir iç mimarımız vardı. Yine onunla çalıştık. Birol bey’in bu otele farklı bir konsept katalım önerisiyle çıktı ortaya her şey. Biliyorsunuz otel yenilendi dendiği zaman perdeler değişir, halılar, mobilyalar değişir… Öyle olunca da misafirler de bu değişiklikleri fazla önemsemez. Biz tarzı da değiştirdik. Aslında tarz otele çevirdik. Dekor çalışmalarının ilk görsellerine bakınca şaşırdım, heyecanlandım, burası böyle mi olacak dedim. Hakikaten de öyle olunca heyecanınız uzun süre devam ediyor. Ayrıca satışı da daha kolay oluyor otelin. İnsanlar böyle farklı bir yeri tercih ediyor haliyle. Ankara’da bu tarz bir otel yok.

-          Farklı objelerle de zenginleştirilmiş dekor. Mesela şuradaki otomobil koleksiyonu gibi.


-          Evet… Birol bey’in bazı koleksiyonlarını otelin çeşitli yerlerinde kullandık.

-          Çok güzel olmuş… Oda-kahvaltı şeklinde hizmet veriyorsunuz değil mi? Ayrıca alakart restoranınız da var mı?


-         Evet var. Ama şöyle söyleyeyim, Ankara’ya gelen otel müşterilerinin otel restoranı kültürü ve alışkanlığı yok genelde. 5 yıldızlıda da bu böyle artık. Toplu yemekler hariç tabi. Şehir dışından gelen bir insan, otelde yemek yemek istemiyor. Empati kurunca anlıyorum tabi. Dışarda olmak istiyorlar. Böyle olunca otelde alakart kültürü azaldı. Sadece düğünler, banketler, özel toplantılar gibi durumlarda yemek yenilir oldu. Bunun için oteller ideal yerler. Biz de bu amaçla kullanıyoruz. Ama isteyen misafirlerimiz için alakart restoranımız hizmet veriyor. Onlar bile daha çok aperatif yiyecekler tercih ediyorlar. Bir de maddi açıdan bakmak gerek. Eskiden firmalar çalışanlarını şehir dışına yolladıklarında otel içindeki tüm ödemelerini karşılarlardı. Mini bar dahil… Böyle olunca gelenler oteli kullanmak durumunda kalırlardı. Firmalar bütçeleri kısıtlayınca tam pansiyon konaklama yarıma döndü. O da sonra oda-kahvaltı halini aldı. Hatta bazı firmalar artık harcırah uygulamasına geçti. Örneğin otel 140 ama 120 TL sini firma karşılıyor. Kişi, kalan masraflarını kendi cebinden vermek durumunda. Böyle olunca çıkıp dışarda atıştırmak daha uygun geliyor tabi. Firmalar kısıtlamaya gittikçe otel konseptleri de buna göre şekil alıyor.

-          Peki müşteri profiliniz genel olarak kimlerden oluşuyor?


-        Bizim misafirlerimiz Ankara dışından gelip de, Bakanlıklarda, resmi kurumlarda, genel müdürlüklerde işi olanlar oluyor genelde. Kısa süreli konaklamalar bunlar. İş adamları, ilçelerin belediye başkanları, şehir dışındaki büyük firmaların yöneticileri, pazarlama elemanları ve tabi bir de yurtdışından gelenler… Özellikle internetten satış çok alıyoruz. İnternet kanalını çok iyi kullanıyoruz. Ayrıca kendi web sayfamızdan da rezervasyon alıyoruz. Sitemiz ve fotoğraflar da güzel olunca otel cazip hale geliyor. Biz oraya zaten olanı koyuyoruz. Ayrıca kalan her misafirimize bizim hakkımızda Trip Advisor, Expedia gibi mecralarda yorum yapmasını rica ediyoruz. İşte oralardan çok güzel dönüşler alıyoruz. Misafirlerle birebir ilgileniyoruz. Kahvaltılarda ufak sohbetler ediyoruz. Hatta şöyle bir iddiamız var: Memnun kalmazsanız paranızı iade ediyoruz.
Sonuçta önemli olan ne? Temiz bir yatak, güzel bir kahvaltı, güler yüzlü hizmet. Bu üçünü bir arada sağladığınız sürece misafirinizi memnun edememe diye bir şey söz konusu olamaz.


-         Elbette ama bir de dış faktörler var sizin de bildiğiniz gibi. Ülkenin turizm açısından içinde bulunduğu durumdan siz nasıl etkilendiniz?

-          Etkilenmedik dersek yalan olur tabi. Ankara’ya misafir gelecek ki, biz de onları ağırlayabilelim. Özellikle geçen sene kötü bir sezon yaşadık. Kendi çıtamızın altına düştük. %60 doluluğa kadar indik. Bu bizim için kötü bir olay. Normal zamanlarda doluluk oranlarımız %80’dir. Yıl bazında %77-80 arası değişir. Bunun altına düştüğümüz için kar marjımız da etkilendi tabi. Şu anda toparlanma aşamasındayız. Daha da güzel olacağını umut ediyoruz.


-          Turizm fuarlarına katılıyor musunuz? Bu tip organizasyonların satışlarınıza katkısı oluyor mu?

-         Kesinlikle oluyor. Faydası olmaz mantığıyla gittiğiniz zaman zaten hiçbir şekilde tanıtım yapamazsınız. Nerde olursanız olun, biriyle otelle ilgili konuşurken bile bir tanıtım yapıyorsunuz. Ama fuarda zaten hali hazırda ilgili potansiyel ayağınıza geliyor. Bazı otelciler fuarlarda sıcak satış yapılacak gibi bir algı içindeler. Böyle bir şey yok tabi ki. Oteli duyurmak ve tanıtmak için oradayız. Zaten tanıtım materyallerimizi inceleyen firmalar, kişiler bize dönüşü sonra yapacaktır. Biz fuarları çok önemsiyoruz. Ben yaklaşık 19 senedir bu oteldeyim. Hemen hemen tüm fuarlara katılıyoruz.



-          O kadar uzun zamandır mı bu oteldesiniz? Ne güzel…

-         Evet, 19 sene olmuş. Birol Akman’la çalışmaktan çok mutluyum. Çünkü vizyonu çok geniş bir insan. Ufkunuzu geliştiren biri. Belki şu an başka bir otelde olsam, fuarların faydasını size böyle anlatamayabilirdim. Çünkü genelde katılmamıza izin vermeyeceklerinden ben de o mantaliteyle fuar gereksiz diyecektim. Ama ben bugün reklamın işe yaradığına inanıyorum. Kendinizi doğru ifade ettiğinizde, karşı tarafa amacınızı anlattığınızda zaman içinde bunun dönüşlerini alıyorsunuz. Mesela EMITT Fuarı’na hep katıldık. Hem kendi özel standımızı aldık, hem de Kültür Turizm Bakanlığı ve Valiliğin stantlarında yer aldık.


-          Peki, size dönecek olursak, sektöre ne zaman nerede başladınız?

-         1994 yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi Turizm Otelcilik bölümünden mezun olduktan sonra ilk olarak Belek Cesars Otel’de işe başladım. Hayatımda iki firma oldu diyebilirim. Cesars ve Etap Grubu idi. Cesars’dan sonra Mercure İzmir’e geçtim. Sonra Ankara’da İzmir Caddesi’ndeki Mercure Otel’e geldim. Şu anki adı Etap Mola… 1998’e kadar da orada çalıştım. Burası kapandıktan sonra askere gittim. 19 seneye yakındır da Maltepe 2000’deyim. Buradaki ortamı ve kurumsallığı çok sevdim. Zaman nasıl geçti bilmiyorum…


-          Ankara’nın hep konuşulan ama tam olarak bir türlü ortaya konulamayan bir turizm potansiyeli olduğu söylenir. Bu konuda verim almak adına nasıl bir yol izlenmeli sizce?

-          Biliyorsunuz bizim de bir derneğimiz var: ATİD (Anadolu Turizm İşletmecileri Derneği) Birol bey de bu derneğin başkanı. Biz bu konunun özverili bir çalışmasını dernek adı altında yapıyoruz. Ankara’nın tanıtımı için hem bakanlık, hem il müdürlükleri, hem de belediyelerle ortak çalışarak karşılıklı alışveriş içindeyiz. Ankara’da turizm potansiyeli kesinlikle var. Anıtkabir, Kale ve civarı, Augustus Tapınağı, Hacı Bayram Camii, 1. Ve 2. Meclis, Etnografya Müzesi, Gordion, Ulucanlar Cezaevi Müzesi… var. Yine Altındağ Belediyesi’nin yaptırdığı Altınköy’e talep var. Ankapark açılıyor. Orası da ayrı bir heyecan katacak şehre. Biz ayrıca konuklarımız için Eskişehir ve Konya’ya günübirlik gezi planları yapıyoruz. Özellikle yabancı misafirlerimiz hızlı trenle sabah 8’de gidip, gezip akşamüzeri 5’te dönüyorlar. Ayrıca kaplıcalarımız yani termal turizmi de var şehrimizde. Yani Ankara aslında tanıtım açısından kolay ama biraz daha destekle daha iyi tanıtılacak bir yer.



-          Evet. Sağlam projeler ve işbirliği yapmak şart…

-         Yapıyoruz. Hatta şu anda ATİD olarak Anadolu Jet ile farklı projelerimiz var. Uçak biletini gösterene +1 gece daha konaklama ücretsiz. Ankara’da birçok otel bu projeye dahil oldu. Van’daki turizm fuarına Anadolu Jet ile gittik. Oradaki 10 acente ile Ankara’nın tanıtımı için bir tanışma yemeği organize edildi. Bir diğer proje Güneydoğu, özellikle Antep, Adana civarındaki acenteler ile olacak. Onları yine Anadolu Jet ile Ankara’ya getirip, buradaki alışveriş ve termal turizmini tanıtmak için 1-2 günlük bir tur organize ediyoruz.


-          Geçen yıl Ankara’da 2.si yapılan turizm fuarı hakkındaki yorumlarınız neler?

-         Çok yeni bir fuar. Haliyle eleştiriler olması normal. Ama Ankara’da bir şeyler yapılması lazım. Sadece otel olarak değil, bir bütün olarak Ankara’nın tanıtımı yapılması gerek. Ancak bu şekilde turizm canlanır. Hepimiz Ankara’ya ne katabiliriz ona bakmalıyız. Herkes taşın altına elini koymalı. Biz dernek olarak ilk fuarda 150 m2, 2. sinde 350 m2 yer alarak yaklaşık 39 otelle kendimizi aslında Ankaramızı tanıtmak için hazır bulunduk.  Aslında amacımız, Ankara’ya katkı sağlayabilecek her türlü platformun içinde yer almak. Bu fuarı küçük bir çocuk gibi görmek gerek şimdi. Onu büyüteceğiz. EMITT Fuarı 20 yıl önce CNR’da iki holde yer alarak başladı. Bugün TÜYAP’a girdi. Biliyorsunuz bizim de bir fuar alanımız olacak. Buranın temeli atıldı. İl Müdürlüğü’nden aldığım bilgiye göre sözleşmesi yapılmış, yapım aşamasına geçiliyor. Bittiği zaman çok büyük bir fuar merkezi olacak. Buranın canlanması Ankara’ya, bir yandan da otellere katkı sağlayacak. Şu anda Ankara’da çok fazla etkinlik olmamasına rağmen bir sınav ya da bir toplantı olduğunda yer bulunmuyor otellerde. Düşünün böyle bir fuar alanının olması, Ankapark’ın açılması gibi gelişmelerle Ankara dolup taşacak. Kültürel etkinlikler ve tarihi dokunun da ön plana çıkarılmasıyla başkent hak ettiği yeri alacaktır.

-          Son olarak, turizm sektöründe çalışan ve çalışacak olan gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olacaktır?


-        Hep söylüyorum, altımda çalışan stajyerlere de, elemanlara da, okullardaki kariyer günlerinde de… Bu mesleği sevmeniz lazım. Sevmiyorsanız asla yapmayın. Bu meslek sürekli sevgiyle ve tebessümle yapabileceğiniz bir meslektir. Bunu yaptığınız sürece başarı kendiliğinden gelir. Tabi özverili bir çalışmayı da gerektirir. Eskiden bizler tatil bölgesinde 17-18 saat çalışırdık, ki hala çalışıyorum aynı şekilde. Bazen burada yatarım. Düğünler olduğunda, mesela saat 3-4 gibi biter, ortalık toplanır, sonra 1-2 saat uyur tekrar işime başlarım. Evi otel, oteli ev olarak kullanmaya başladık. Çünkü tüm günlerim burada geçiyor. Her şeyim burası. Bir Pazar günüm var, onda da bazen  buraya geliyorum. Sabah kahvaltısı ve genel kontrol için. Benim 12 saatten aşağı çalışma sürem yok. Çünkü hayatınızı mesleğinize adarsanız başarı gelir. Bu işin başında severek ve özveriyle durmak en önemli nokta. Birileri sizi mutlaka fark eder.

-          Bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyorum Garip bey.


-          Ben de teşekkür ediyorum Onur hanım…

GÜLSEREN SOKAK NO.4 MALTEPE / ANKARA

TEL: +90 (312) 231 81 70